31 Ekim 2016 Pazartesi

TEK HÜCRELİ CANLILAR; ÖGLENA

Öglena viridis
Tatlı sularda yaşayan,
→Taşıdığı kamçı ile aktif olarak yer değiştirebilen,
Kloroplast taşıyan
→Hücre çeperi olmayan,

→Hücre içine giren fazla suyu, dışarı atmaya yarayan kontraktil koful taşıyan,

→Sahip olduğu göz lekesi sayesinde ışığı algılayan,

Pelikula adı verilen koruyucu bir örtüsü bulunan,
→Eşeysiz, boyuna bölünerek çoğalan
→Hem ototrof hem de heterotrof beslenen,
Fotosentez yaparak kendi besinini kendisi üreten ve aynı zamanda dışarıdan hazır olarak besin alan bir canlıdır.

30 Ekim 2016 Pazar

TEK HÜCRELİ CANLILAR; VİRÜSLER (İNFLUENZA VİRÜSÜ)

Bir tür virüsün (influenza virüsü), solunum yollarına yerleşip, burada çoğalarak neden olduğu, hastanın hapşırması ya da öksürmesi sonucu başkalarına geçen, bulaşıcı bir hastalıktır. Virüs, vücuda girdikten 1-2 gün sonra hastalığın belirtileri görülmeye başlar. Yerleştiği yerde çoğalmaya başlar. Daha sonra başka yerlere de yayılır ve bütün vücudu etkiler.
Her sene bir çok insanın ölümüne bile yol açabilen ciddi bir hastalıktır. Yılın 1-2 ayı mutlaka grip salgını ortaya çıkar. Her yüz kişiden en az 10’u bu hastalığa yakalanmaktadır. Sağlıklı kişilerde, 10 gün içinde hastalık iyileşir; fakat bağışıklık sistemi zayıf ya da hasta olanlarda çok tehlikelidir.
Çok kolay ve hızlı bulaşan bir enfeksiyondur. Kişi hapşırdığında ya da öksürdüğünde virüs su damlacıkları halinde havada yayılır. Aynı ortamda bulunan kişilerin bu havayı solumasıyla virüs burundan solunum yollarına girer ve buraya yerleşir. Böylece sağlıklı kişi de bu enfeksiyonla tanışmış olur. Bu virüsün az bir miktarı bile gribe yol açabilir. Vücuda girdikten sonra ortalama 2 gün kuluçka süresi vardır. Bu süre kısa olduğundan çok çabuk yayılır.
Bu influenza virüsünün A ve B tipleri grip yapan çeşitleridir. Fakat şöyle bir durum vardır; bu virüs çoğalmaya başladığında, yapısında bulunan proteinler değişim göstermektedir. Aşılar da bu proteinlere göre yapıldığından, bu proteinlerin sürekli bir değişim göstermesi, hem grip aşısının koruyuculuğunu azaltmakta, hem de vücudun uzun süreli bağışıklık oluşturmasını engellemektedir.
İşte bu yüzden grip salgınları da ortaya çıkar. Yapısı değişen virüslere karşı bağışıklığın çok az olması hastalığın çok ciddi sağlık sorunlarına yol açmasına neden olmaktadır.


29 Ekim 2016 Cumartesi

HÜCRENİN KEŞFİ

Hücre ilk defa 1665 yılında Robert Hooke tarafından keşfedilmiştir. Robert Hooke şişe mantarından aldığı kesiti mikroskopta incelemiş ve oda şeklinde yapılar görmüştür.Gördüğü bu yapılara ‘‘Hücre’’ adını vermiştir.

Yaklaşık iki yüzyıl sonra Brawn (1831) bitki hücrelerinde çekirdeği buldu. Purkinje, Schwann ve Mohl gibi araştırmacılar hücre içindeki canlı yapıya ‘‘Plazma’’ adını verdiler. Daha sonra hücreyi dış ortamdan ayıran bir zarın olduğu bulundu. Böylece yavaş yavaş canlıların hücrelerden yapıldığı fikri yayılmaya başladı.
Bütün bu gelişmelere dayanılarak 19. yüzyılın başında botanikçi Schleiden 1838 ve zoolog Schwann 1839’da ‘‘Bütün canlıların hücrelerden meydana geldiğini’’ söyleyerek hücre teorisinin ilk temellerini attılar. Daha sonra hücre teorisi,1858 yılında Rudolf Virchow’un eklediği yeni maddelerde aşağıdaki şeklini almıştır:


ü  Bütün canlılar bir veya birçok hücreden meydana gelmiştir.
ü  Hücreler canlıların en temel yapısal ve fonksiyonel birimidir.
ü  Hücreler kendinden önceki hücrelerin bölünmesiyle oluşur.
ü  Sitolojideki son çalışmalar ve yüksek yapılı canlılar dikkate alındığında bu maddelere ek olarak iki yeni maddenin daha ilave edilmesi öngörülmektedir:
ü  Çok hücreli canlılar farklı gruplar altında bir araya gelerek tek bir birim gibi işlenmektedir.
ü  Çok hücreli canlıların hücreli bölünme, hareket, kendilerine özgü şekil almak ve gerekli fonksiyonları gerçekleştirebilmek için birbirlerine veya katı bir yüzeye temas etmek zorundadır.

Hücre Yapısı ve Çeşitleri
Hücreler, canlıların en küçük ve fonksiyonel yapı taşı olarak tanımlanmaktadır. Hücre teorisinde de anlatıldığı gibi bütün canlılar hücrelerden meydana gelir. Fakat hücreler canlının, yaşadığı ortama ve canlılar alemindeki yerini göre tek hücreliler ve çok hücreliler olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Tek hücreli canlılar hayatın devamı için gerekli bütün görevleri kendi başlarına gerçekleştirirler.Çok hücrelilerde ise bir iş bölümü vardır ve hücreler bu fonksiyonlarını gerçekleştirmek üzere özelleşmişlerdir.
Hücre şeklinin oluşumunda; yüzey gerilimi, komşu hücrelerin mekanik etkileri, sitoplazma yoğunluğu, görev ve kalıtsal faktörler etkilidir. Amip, cıvık mantar ve akyuvarlar gibi bazı hücrelerin belirli bir şekli yoktur. Bu hücreler şekilden şekle girebilirler. Serbest halde yaşayan alg, polen ve spor hücreleri küre; birbirine bağlı hücreler genellikle küp, prizma, silindir veya iki ucu sivri lif şeklinde bulunurlar.


Hücrelerin büyüklükleri çok farklı olup en küçük hücreler gametler, bakteriler ve parazit tek hücreli canlılardır.Bu hücrelerin büyüklükleri 0,2-0,5 mikron çapındadır.En büyük hücre ise deve kuşu ve tavuk yumurtalarının sarı kısmıdır.En uzun hücre ise 1 metre boyunda olan sinir hücreleridir.
Hücreler yapılarına göre prokaryot ve ökaryot hücre olmak üzere ikiye ayrılır. Prokaryotik hücre, tek hücreli canlılarda görülen ve organize bir çekirdeği olmayan hücre tipidir. Prökaryotik hücrelerde kalıtım materyali sitoplazma içerisine dağılmış durumdadır. Ökaryotik hücrelerde organize olmuş halde kendi kalıtım materyallerini taşıyan çekirdekleri vardır.Kalıtım materyali(DNA) olmayan hücre yaşamını belli bir süre devam ettirse bile bölünüp yeni bir hücre oluşturamaz.
Ökaryotik bir hücre dıştan içe doğru şu tabakalardan oluşur.
§       Hücre Zarı
§       Sitoplazma
§       Çekirdek